ARAMA

9 Ağustos 2007 Perşembe

İdam Sorusu ( paradoks )

Adamın teki idama mahkum edilmiş. Mahkeme sırasında idam kararını açıklayan hakim , "Hangi gün idam edileceğini şimdi söylemeyeceğim. Ve idam sabahı söylenene kadar da bilmeyeceksin. Bu gün , sonraki haftadaki 7 günden herhangi biri olabilir" der. Bunu duyan bizim mahkumun avukatı da mahkumumuza gizlice "Bu imkansız" der. Acaba gerçekten imkansız mıdır ? Evet'se / Hayır'sa niye?

Dünyanın en zor sorusu

Pragmatist bir manifestonun edimsel imgelenmelerine öykünen yaptırımları karakterize eden kuramların tümünü gerçekleyebilme yetisine haiz bir öngörümsel önerme varyantı olarak kabul edilse de, içsel çatışıklıkları pasivize etmenin bilişsel algılanması söz konusu olduğunda pitoresk bir tümevarım sağlayabilecek bir betimlemeyi, en marjinal kulvarlarda, ayrımlanabilir ve determinist bir tarzda angaje edebilme kapasitesine sahip olan nedir?


bilene helal olsunnn...

Kağıtlar Kalemler Hazırlarsın...

İşte sorumuz:

Arkadaşlar elimizde 9 tane top var. Bu topların hacimleri, büyüklükleri aynı; sadece bir top diğerlerine göre daha ağır. Bu topu bulmamız gerekiyor ama sadece 2 kez tartma hakkımız var. Haydi bakalım...

Portredeki kim?

bir resim portresi var resme bakan adam
şöyle bir ipucu vermiş
-ne erkek ne kız kardeşim var
-bu adamın babası benim babamın oğlu

portredeki kimdir?

Einstain’in Bulmacasi

EINSTAIN’IN BULMACASI


Acaba dünyada zeki olan 2% insandan biri misin?
Bu soruda hiçbir şekilde şaşırtmaca yoktur,tamamen mantığa dayalıdır.
Mantıklı bir şekilde çözüme ulaşılabilir.Bol Şanslar!!!

1. 5 tane ev var ve hepsi ayrı renk.
2. Her evde oturanın ayrı bir uyruğu var.
3. Hepsi de ayrı bir içecek içiyor,ayrı bir hayvan besliyor ve ayrı bir marka sigara içiyor.
4. Bu 5 insanın hiçbiri öbürünün yaptığını yapmıyor.Yani sigara ayrı,içeceği ayrı,beslediği hayvan ayrı ve evi ayrı.

SORU: BALIK kime ait ?

AÇIKLAMALAR:
• İngiliz Kırmızı evde oturuyor.
• İsveçlinin Köpeği var.
• Danimarkalı Çay içiyor.
• Yeşil ev tam Beyaz evin solunda duruyor.
• Yeşil evin sahibi Kahve içmeyi seviyor.
• Palmall sigarası içenin bir Kuşu var.
• Ortadaki evde oturan Süt içmeyi seviyor.
• Sarı evde oturan Dunhill sigarası içiyor.
• Norveçli birinci evde oturuyor.
• Marlboro içen Kedisi olanın yanındaki evde oturuyor.
• Atı olan kişi Dunhill sigarası içenin yanındaki evde oturuyor.
• Winfield sigarası içen,Birayı seviyor.
• Mavi evin yanında Norveçli oturuyor.
• Alman Rothmans sigarası içiyor.
• Marlboro içenin komşusu sadece Su içiyor.

Einstain bunu son Yüzyılda yazmıştır ve iddia etmiştir ki
Dünya İnsanlarının 98% i bunu çözemez.
SİZE VE BUNU ÇÖZMEK İSTEYEN HERKESE BOL ŞANSLAR

SIRALAMA


EVİN RENGİ
UYRUK
SİGARA
İÇECEK
HAYVAN

Temel....

temel bir gün motorbisikletiyle arkasına birkaç çuval kum doldurarak sınır kapısından geçmek istemiş böyle çuvallarla geçmeye kalkışınca durdurmuşlar tabii bütün araştırmalar yapılmış ve kumda hiçbirşey bulunamamış ve geçmesine izin vemişler yıllarca temel böyle geçmiş en sonunda gümrükteki memur emekliye ayrılmış ve temeli yanına çağırmış temeli sıkıştırmış ve temel kaçakçılık yaptığını itiraf etmiş. sorum şu, temel ne kaçırıyomuş?

chat yapma yasaları

ERKEKLER İÇİN

1. Chata mutlaka bir hatun ayarlamak zihniyetiyle girilmeli, bir erkekle arasında geçen sohbet yalnızca küfürleşmeden ibaret olmalıdır.

2. Bir bayana belli aralıklarla 3 kez "SLM" gönderilmeli ve cevap gelmemesi durumunda mutlaka küfür edilmeli ve pencere ondan sonra kapatılmalıdır.

3. Olurda Sohbet Edecek Bir bayan bulunursa 5 dakikalık tanışma faslının hemen ardından sevgili varmı yokmu diye yoklama çekilmelidir.

4. Herhangi özel bir anısını veya problemini anlatan bayana karşı hemen özel hisler beslenmelidir.

5. Canım kelimesini kullanan bir bayana ilk fırsatta beraberlik teklifinde bulunmalı veya aşık olunmalıdır.

6. Arasıra hemcinslerini düşünerekten bayan nickine bürünmeli ve cinslerinin egolarını tatmin etmelidirler.

7. Bir genel sohbet ortamında hatunlarla arasının düzgün olduğu tespit edilen erkekler düşman listesine eklenmeli ve onları küçük düşürecek davranışlarda bulunulmalıdır.




BAYANLAR İÇİN

1. Öncelikle Sanal, Manal demeyip bilgisayar başına oturmadan önce mutlaka doğum kontrol hapı alıp mümkünse çelik zırhlı don giymelidirler.

2. Kalabalık kanallara giren bayanlar başına gelecekleri direkmen kabul etmiş sayılır.

3. Anası dahil tüm yakınlarına karşı yapılan sözlü saldırılardan kendini korumakla yükümlüdür.

4. Açılan özel pencerelerin hepsine cevap vermek gibi bir zorunluluğu olmamasına rağmen yiyeceği küfürleri hesaplaması gerekmektedir.

5. Şirin gözükmek için evet yerine efet demek zorundadır...

6. Birine canım dediği an diğer kişiler tarafından bu hatun kaşar diye düşünüleceğini bilmeli ona göre hareket etmelidir.

7. Bir erkeğe ***** dediği an o erkeğin, bana bir diyene ben 10 katını söylerim felsefesi yürüteceğini unutmamalıdır.

8. Sanal ortamdan gerçek ortama geçişte mutlak aşk yaşanmalı, dostca bir ilişki kurulmamalı, mümkünse sex ön planda olmalıdır.

delikanlının elkitabı

1. Delikanli adam kendisinden uzun boylu kizlarla dolasmaz.

2. Delikanli adam sözünden dönmez. Özü sözü birdir.

3. Delikanli adam Light Cola içmez.

4. Delikanli adam More ve benzeri sigaralari içmez. En delikanli olani Camel içer.

5. Delikanli adam laga-luga yapmaz.

6. Delikanli adam kaypaklik yapmaz.

7. Delikanli adam dedikodu yapmaz.

8. Delikanli adam ayagini yorganina göre uzatmaz. Uygun yorgani yoksa yorgansiz yatar.

9. Delikanli adam görevden kaçmaz.

10. Delikanli adam rejim yapmaz. Yapana da iyi gözle bakmaz. Diyet yogurt, peynir vs yemez.

11. Delikanli adam büyüklerine hürmet eder, küçüklerini korur.

12. Delikanli adam ana babasina extradan hürmet eder.

13. Delikanli adam fino vb köpekleri gezdirmez.

14. Delikanli adam köpekten korkmaz.

15. Delikanli adam kisa pantolon giymez. Zorunlu hallerde sort giyer.

16. Delikanli adam saçini boyatmaz, saç ektirmez.

17. Delikanli adam az konusur öz konusur.

18. Delikanli adam kodu mu oturtur.

19. Delikanli adam Labunyalardan haz etmez.

20. Delikanli adam bira içmek isterse soguk Efes içer. Labunya birasi içmez.

21. Delikanli adam gaza gelmez. Gerektiginde 18. maddeyi uygular.

22. Delikanli adam tavuk gibi erkenden yatmaz. Gerektiginde hemen uyanir.

23. Delikanli adam Labunya gibi sakal birakmaz. Örnek: Mirkelam, bir ara Hakan Sükür...

24. Delikanli adam borcunu öder. Sadece diger delikanlilardan borç alabilir. Labunyalardan borç alamaz.

25. Delikanli adam mezesiz de içer. Yumruk mezesi her halikarda serbesttir.

26. Delikanli adam avucunu yalamaz.

27. Delikanli adam sallama çay içmez.

28. Delikanli adam sadece delikanlilarin müzigini dinler.( Deliyürek mesela Haydarinna ninaninanayy)

29. Delikanli adam eroin ve kokain kullanmaz, satmaz satanlardan hiç hazzetmez.

30. Delikanli adam küpe takmaz, labunya gibi saç uzatmaz.

31. Delikanli adam kamyoncu kültürüne saygi gösterir.

32. Delikanli adam taksici ve minibüscü kültürünü sevmez.

33. Delikanli adam Haydar Dümen ve Güzin Abla gibi sahsiyetlerle muhatap olmaz.

34. Delikanli adam agzi açik cak-cuk sakiz çignemez.

35. Delikanli adam yagcilik ve yalakalik yapmaz.

36. Delikanli adam Labunya takisi takmaz.

37. Delikanli adam papyon takmaz, zorunlu hallerde kravat takabilir.

38. Delikanli adam astroloji, yoga, fal, aerobik, fitness, step gibi Labunya isleri ile
ugrasmaz.

39. Delikanli adam Malibu, Archies gibi Labunya isimli içkileri içmez. Öncelikle Raki,Viski, Votka, Cin, Rom, Tekila gibi içkileri içer.

40. Delikanli adam artistlik yapmaz.

41. Delikanli adam acil durumlar disinda kosmaz.

42. Delikanli adam Labunyalarla tartismaz. Labunyalara verilecek en iyi cevap kovmaktir.

43. Delikanli adam telesekreteri kendine muhattab gormez

44. Delikanli adam Scooter tipi motorlara binmez.

7gerçek

NELER ÖĞRENMİŞ


Budist rahipler, artık yetiştiğini düşündükleri bir öğrencilerini, yola çıkmadan önce çağırdılar. Başrahip öğrenciye tek bir soru sordu:

* "20 yıldır buradasın, neler öğrendin?"

"Yedi gerçek öğrendim" dedi öğrenci.

* "Yirmi yıldır buradasın, sadece yedi gerçek mi öğrendin?"

"Evet, yedi gerçek öğrendim..."

* "Say" dedi başrahip, "birincisi..."

"Dostluklar ikiye ayrılır: Kalıcı dostluklar ve geçici dostluklar. Hayatta bir zorluk ortaya çıktığı anda bozulan dostluklar daha çoktur, kalıcı dostluklar çok azdır..."

* "İkincisi" dedi başrahip.

"İnsanların çoğunluğu kalplerini ve beyinlerini geçici değerlere ayırmışlar. Bu değerler uğruna kendi gerçek niteliklerinden taviz vermekten, kötü şeyler yapmaktan çekinmiyorlar..."

* "Üçüncüsü" dedi başrahip.

"İnsanlar, amaçlarına ulaşmak için birbirlerini ezmekten çekinmiyorlar. Oysa başkasına kötülük yaparak elde edilen her şeyin geldiği gibi ellerinden gideceğini anlamıyorlar..."

* "Dördüncü" dedi başrahip.

"İnsanlar gerçekte bir anlamı ve önemi olup olmadığını hiç düşünmedikleri fakat değerli ve anlamlı saydıkları şeyler yüzünden birbirlerine zarar veriyorlar... Bu şekilde hayatı birbirlerine zehir etmeye alışmışlar."

* "Beşinci" dedi başrahip.

"Herkes yanlışın nedenini, başarısızlığın nedenini başkalarında arıyor."

Kimse, başına ne geldiyse aslında kendi yüzünden geldiğini anlamıyor, kendi suçunu, yanlışını kabul edip düzeltmiyor..."

* "Altıncı" dedi başrahip.

"İnsanlar helal lokmanın ve bölüşmenin değerini bilmiyor. En lezzetli lokmanın helal lokma olduğunu unutuyorlar. Vicdanları ve mideleri arasında kaldıkları zaman midelerini tercih ediyorlar..."

* "Yedinci" dedi başrahip.

"İnsanlar bir şeye dayanmadan yaşama gücünü bulamıyorlar. Bu yüzden çoğu zaman anlamsız şeylere sarılıyor, güveniyorlar. Asıl sarılmaları ve güvenmeleri gereken belki de tek duygunun sevgi olduğunu anlamamakta ısrar ediyorlar..."

* "Güle güle" dedi başrahip..

msn iletileri

bir taş attım pencereye puff daddy 50cent çıktı usher evde yok dedi why why ?

300 spartalı işeyerek bir havuzu 5 saatte dolduruyorsa 50 truvalı kaç saatte doldurur?

HER KASARIN SONU TOST OLMAKTIR

uçmasını bilirsen olursun pilot istemesini bilirsen iner sana her külot

azraili dişi göndersinler ölümle bile sevişirim şerefsizim

"la havle ve la corvette"

evliyken balayına , bekarken alayına gider.

zengin parasıyla fakir karısıyla oynarmış

kardan adam olur senden adam olmaz

erkekler BOY abdesti alıyor da kızlar neden GIRL abdesti almıyor.

dünya yansa kaşarı erimez

pamuktan prenses mi olur prenses dediğin taş gibi olur

mor ve öpülesi

üseniyorum öyleyse yarın

kaderimse cekerim yeterki ip kopmasın

çok güzel japon gördüm hiç memesi yok , çok güzel meme gördüm içinde japon yok

sick'tim öldüm demiş arakadaşım

kayalardan kayarım yoktur benim ayarım. gerekirse kayalarada kayarım

g.te geldi aşkımız ikimizde şaşkınız

Hayat Aslında Basittir Zor Gelirse Bas İttir Baktın Olmuyo Has...tir.. =)

KIR KALBIMI GONLUN OLSUN,AL GONLUMU SENIN OLSUN,
BEN SIMDI BASKA KOLLARDAYIM BU DA SANA KAPAK OLSUN.........

Takıl bana hayatın renklensin, fazla takılma gökkuşağına dönersin.

Herkesin gördüğü ileti kişisel değildir

ağlarsa anam ağlar gerisi ninja kaplumbağlar.

Sevipte sevdiğini sölemeyeni seven affetsin, sevmeyipte seviyorum diyeni Allah Kahretsin ..

gözlerine mi inanayım ağzına mı inanayım, gözlerini mi bakayım, ağzınamı sıçayım...

ev yaparım tuğladan karı zkerim muğladan

Seni benden daha çok seveni bulursan,
Seni şimdi unutmaya hazırım inan.
Seni benden daha çok seveni arıyorsan,
Bu canın ölmesini bekle o zaman!!!

istanbul'u dinliyorum g.tüm başım kapalı

"It's raining man...Ama bi tanesi kafama düşmüyo

gebere jackson

*Canım sıkıldı senden, nick değiştirdim emesenden
*Orada olduğunu biliyorum
*Düzeyli bir sohbete var msn ?
*Polat alemdar'ı haraca bağlayan nacizane kişilik
*Durumum çevrim içi/Beynim meşgul/Ruhum hemen dönecek/Aklım dışarıda/Elim telefonda/Kalbim çevrimdışı
*Msnevler
*Bill Gates'e uzanan eller kırılsın
*Zenci mahallesindeki solaryumcu
*Öküz gibi bakmakla tren durmaz ki!
*Beyaz atlı prensi bulmak için daha kaç kurbağa öpmem gerekiyor?
*Aşk bir sabunsa kopurt beni pakize
*Yıllardır oturum açmayan adam.. Adam her online olduğunda "yıllardır oturum açmayan adam oturum açtı" yazıyor bilgisayarımın köşesinde, ve ben her seferinde gülüyorum. Allah Allah...
*Tanrım kör oldum, artık kusura bakamıyorum.
*Nescafé bile 3ü1 arada, ben yalnızım "
*Errorla mücadele
*Sonunda şans bana da güldü ama g*tüyle (!)
*Dürümüm, çöp şişim ve ayranım; insan bedenine hapsolmuş bir hayvanım.."
*Benim gibisini google'da arasan bulamazsın.
*Msn 'den gelen adam
*Anarşist mi olalım yani, ne bu kpss kadroları
*Nickneyime
*Allah chat yapmamızı istese klavyeyle doğardık.
*[Ölsemde dik durmaz, sarhostur mezar taşım...]
*Baba beni okula gönder devamsızlıktan kalıcam yoksa.
*Hemen canımı alma Rabbim bırakta hayatla didişeyim, mümkünse dişi gönder azrailimi ölümle sevişeyim...
*Acele işe , bende işicem şeytan karışmaz merak etmee !!
*Pamuk cüce ve yedi prensesler
*Rekor insanın kendine yakışanı kırmasıdır.
*Güzel asmadan çıkar güzel yaprak, marifet o yapraktan güzel dolma yapmak.
*Hayat boktan ama grafikleri güzel
*Buffy de vampir sayılır
*Ahmet şu anda yok, notunuz varsa ben alayım
*14 Şubat sevgililer günü bayan eleman alımları başlamıştır!.
*Her sokakta kavgamız,her duvarda yazımız her karakolda namımız ve her genç kızın çantasında bir fotoğrafımız vardır.

gaffur msn nickleri

bak msnde bana umursamaz tavırlar yapma kankaa , bilinç altına günah tohumları ekerim!

msnde bana artislik yapma kanka , seni bilinç altında tedirgin ederim.

bana msn de numara yapma kankaaa bilgisayarını virüsle kıstırırım.

bana ayak yapma kanka, bak bilinç altında çekirdek yerim.

neden msn e geldiğin halde çevrimdışı pusuda bekliyorsun kanka ? seni çevrimdışı kıstırırım.

Msnde ifadelerimi görüyormüsün ? kendimi nasıl ifade ettiği idrak ediyormüsün ? bize gelsene...

(titreşimden sonra)Neden dün çevrimdışı oldun ?Neden beni sattın kanka ? bu matkapı görüyor müsün ?(duvara doğru dıııırrrrrrr...)

Bana neden pencerini kapattııın kanka ? yoksa benim ileti penceremi beğenmiyor müsün ?bende discovery yüklü olduğunü bilmiyor müsün ?Anladın sen anladın...

Webcamde arkandaki kimmm? yoksa beni aldatıyormüsün ? arkandakini tenhada kıstırırım.

plus yüklü msne nickimi matkapla yazsam bak tam süper olacak kanka...

Msn de yazıyı bıçakla yazsam tam super olacak kanka...

Sana msnde yazarkene bıçak elimde kalmış, gelsene bize...

Bana Neden cevap yazmiyorsün ? seni tenhada kıstırırım.

Çöpü almaya kapıya geliyorum, Çalıyorum çalıyorum açmıyorsun... Ne Ayak ?

Ne o Bi Sakıncasımı var?

Saçlarını uzatsan süper olcak

Gelsen Tam süper olacak

Ölümüne Kankayiz

Bana niye cevap yazmıyorsun? beni beğenmiyor müsün?

Bi akşam bize gelsene?

Nickimi beğenmiyor müsün?

Msn avatarını benimkisi gibi yapsan Tam süper olacak.

benim titreşimime neden cevap vermedin ? beni sevmiyormusun ?

Hadi msne Akalım.

Anladın Sen Anladın.

Sana yazıyorum yazıyorum cevap yok...Ne Ayak ?

Saçlarını uzatsan süper olcak

sen benim avatarümü begenmüyormüsün??

Hackerin Vasiyeti

Canımdan Çok Sevdiğim Sevgilim, Arkadaşlarım Ve Akrabalarım..! Bir Gün Olurda, Trojan Veya Başka Bir Nedenden Ötürü Vefat Edersem, Gerçekleştirilmesini Arzuladığım Hususlar Şunlardır :

1- Domaındlx'ten Almış Olduğum 100 Mb'lık Web Alanımı Sevgilime Bırakıyorum.

2- 50 E-Maıl Adresimi örümceğe Bırakıyorum. Seninkilerle Arşiv Yaparsın

3- Msn Listemdeki Kız Arkadaşlarımı Babama Bırakıyorum.

4- Bilgisayarımdaki Hack Dokumanları The-KOBAY'a Bırakıyorum.

5- Ses Kartım Ve Harddısk’imi, Dayıoğlu Hunter'a Bırakıyorum.

6- Download Etmek İçin Günlerce Uğraştığım Video, Mp3 Ve Java Scrıptlerimi em@x'a Bırakıyorum.

7- Bozuk Mouse’umu Emoser'a Bırakıyorım

8- Monitörümü bLackstar'a Bırakıyorum

9- Cd'lerimi Kimseye Bırakmıyorum, Onları Da Benimle Gömün!

10- Geçen Ay Gelen 60 Ytl'lik Telefon Faturamı, Ölene Kadar Ödeyememissem Geciktirmeden Ödeyin; Gözüm Açık Gitmeyim!..

11- Öldükten Birkaç Gün Sonra Eğer Sğz Kullanmayacaksanız; Züperonlıne, Hortnet, Makbanknet, Yamukbanknet, Çısbanknet, Vızvıznet Zartzurtnet Sınırsız İnternet Aboneliklerimi İptal Edin Ki, Gereksiz Yere Kredi Kartımdan Para Tahsil Edip Durmasınlar.

12- Emri Vaki Olduktan Sonra Bütün Gücünüzle Gayret Ederek, Enbokzirve100'deki Hitimi Arttırın Ve Beni Zirveye Taşıtın. Arttırmazsanız Öbür Dünyada İki Elim Yakanızdadır.

13- Beni Defnetmenizden Sonra Diğer Tarafta İmkan Bulur Bulmaz Derhal Onlıne Olacağım Ve Sizlerle Bağlantı Kurmaya Çalısacağım. Bu Yüzden Gecelerı Msn'de Onlıne Olun.

14- Az Önceki Şık Gerçekleşirse, Beni Arkadaş Listenize Ekleyın, Nankörlük Etmeyin, Yoksa Hacklerim.

15- Sevgilim, Sağda Solda Chat Yaptığını Duymayayım, Yoksa Hortlar Gelirim.

16- Mütemadiyen Benim Ruhumu Çağırmayı Deneyin ; Ey Ruh Geldinse 3 Maıl Yolla Deyin.

17- Gelmişsem Bilgisayarı Reset'leyin.

18- Ben Öldükten Sonra Web Sitesi Filan Yaparsanız Bana Da Lınk Verin. *Küfür Yasaktır* Kullanılanlara Ekleyin.

19- Gözlerım Yavaş Yavaş Kapanmaya Başladı, Çabuk Söyleyın Bana Şu Anki, Hit Durumum Nedir?

20- Biraz Kenara Çekilin Şöyle, Ölmeden Önce Son Bir Kez Msn’de Chat Yapmak İstyorum.

21- Aah, Ölüyorum Galiba, Çabuk Soleyin Virüs’ü Kim Yolladı Bana , Öğrenin De Rahat Rahat Ölüyüm.. Söyleyin.... Küt!

delikanlı bilgisayarcı

Delikanlı Bilgisayarcı Versiyon 3.0

Delikanlı Bilgisayarcı, silmek istediği bir dosyayı shift +del kombinasyonu ile siler,geri dönüşüm kutusu kullanmaz,tükürdüğünü yalamaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, Windows gezgini kullanmaz,aradığı dosyayı anında bulur!

Delikanlı bilgisayarcı, IP numarasını gizlemez.

Delikanlı Bilgisayarcı, WindowsXP'de bir hata olduğunda hata raporu göndermez, ispiyonculuktan hoşlanmaz. Hoşgörülüdür.

Delikanlı Bilgisayarcı, MS Office yardımcısı kullanmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, yardım menüsünü de kullanmaz.İhtiyacı olmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, Windows'taki Pinball oyununu uninstall eder.Oyun bile olsa toplarla işi olmaz!

Delikanlı bilgisayarcı, IMAC gibi renkli cicili-bicili bilgisayar kullanmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, bilgisayarını sleep modunda bırakmaz,bilgisayarı her daim hazır ve nazırdır.

Delikanlı bilgisayarcı, bilgisayarcı kültürüne saygı gösterir:
Örneğin : tek rakibim AMD , rahmetli de X386ydı , bir sana hasretim,birde 3 Ghz cpu hızına, Windows'un ustasıyım Linux'un hastasıyım vb..

Delikanlı Bilgisayarcı, görev zamanlayıcı kullanmaz, kafasına estiğinde defrag yapar.

Delikanlı Bilgisayarcı Memik Yanık gibi şahsiyetlerle muhattap olmaz.

Delikanlı bilgisayarcı monitörünün üstüne meraklı ördek,kuş böcük vb. materyaller koymaz.

Delikanlı Bilgisayarcı internette sörf yapmaz,olsa olsa tavla oynar.

Yılmaz Erdoğandan Mektup

YENi BiN YILA MEKTUP
YILMAZ ERDOGAN

Sevgili torunum Yilmaz,

(Bizim yasadigimiz donemde cocuklara dedelerinin adini koymak gibi adet vardi, bu aliskanlik hala suruyorsa, bu isimde bir torunum olabilir ama ben bu gelenegin bitmis olmasini umarim, zira sirf dedesinin adi Suayip diye hayati kayan yavrucaklar var.) Sana bu mektubu iki bin yilindan yaziyorum. Gazeteden istediler. Sen simdi gazete nedir, diye sorarsin! Biz bu yillarda haberi kagitlara yazip dagitiyoruz. Kabul ediyorum, cok zor ve cok ilkel bir yontem ama o kadarda kotu durumda degiliz canim, gecen gun deden buyuk bir fiyakayla internette chat yapti. Henuz geyik muhebbetinde kullaniyoruz bilgisayari ama olsun. Ayrica ben senin yasindayken buyuk buyuk dedemin bana yazdigi mektup iki ton agirligindaydi! Magaranin duvarina kazimis, getiren arkadas az kalsin gocuk altinda kaliyordu. Yani beterin beteri var Yilmaz'cigim. Aslinda bu mektubu sana biraz da ozur dilemek icin yaziyorum. Benden once yasamis cok akilli ve huzunlu bir Kizilderili'nin soyledigi "bu dunya bize atalarimizdan kalmadi, cocuklarimizdan odunc aldik" sozunu anlamasina anladik, hatta bir suru kartpostal da yaptik, cok guzel grafik tasarimlarla yazdik bu akilli adamin lafini ama yine de herseyi berbat ettik. Enerji lazimdi ve tepemizde gunes bazen on saat cayircayir donerdi ama biz kendimizi bir golgeye atip nukleer salakliklarla ugrasirdik. Yani su anda okul arkadaslarinin bazilarinin uc tane kulagi varsa bunda hepimizin sucu var. Ama sen benim torunum olduguna gore mutlaka yapmiyorsundur ama sakin o cocuga "kulagini ac da beni iyi dinle" turdunden kulak memesi kivaminda sakalar yapma. (Mektubun bu acikli bolumunun aynisi buyuk buyuk dedemin bana yazdigi mektupta da vardi maalesef. Umarim senin yazacagin mektup da boyle bir bolum olmaz.) Evet iklimi de degistirdik. Kitaplarda ya da bilgi kaynagi olarak ne kullaniyorsaniz iste onda yazanlar dogrudur. Bir ara dort mevsim vardi. Mesela bunlardan bir tanesinin adi bahardi ki inanamazsin butun insanlarda hatta hayvanlarda bile asik olma ihtiyaci uyandirirdi. Tabi bu durum kimi kazalara da yol acmiyor degildi ama yine de omrun en guzel mevsimiydi. Sonra yaz... O muhtesem kamasma... Ama hala anlamiyorum ayni yerde hem iseyip hem nasil yuzdugumuzu. Sevgili Yilmaz , iki bin yilina gelene kadar cok aptalca seylerle mucizevi isleri birarada yapmis insanogullarindan sadece birisi olarak ve buyuk deden olma sifatiyla sana soylemek istedigim sudur: Ben bilimkurgu sevmem. Bizde gelecegi duslerken abartma adeti vardir. Inanmazsin benim cocuklugumda Uzay 1999 diye bir televizyon dizisi vardi ve orada anlatilanlar gercek olsaydi benim gecen sene Jupiter'deki yazligima tasinmam gerekiyordu ama su anda en buyuk numaramiz yukariya binlerce uydu gondermis olmamizdir. Antenin hallicesi iste... Ben yuz yil sonra isinlanmayi bile becerse insan, insan kalacaktir diye dusunurum. (Isinlanma bizim bilimkurgucularin buldugu bir laf, alay edeceksin onlanla, et") Sevgili Yilmaz, ucan arabalara bile binsen, onur her insana lazimdir. Onurunu ve asik olma yetenegini asla kaybetme. Buyuk deden bunlara dikkat ederdi.Gozlerinden operim. Haa bu arada 2071 yilinda saniyorum buyuk bir tantanayla Turkler'in Anadolu'ya girisinin bininci yili kutlanmistir. Merak ettim Malazgirt'in yolu da yapildi mi?

Tanrı Değil ! ALLAH(C.C.)

ünümüzde insanların büyük çoğunluğu kafalarında tasavvur edip gökte bir koltuğa oturttukları "TANRI"ya tapmaktadırlar. Bu TANRI şu kadar ya da bu kadar büyüktür!.. Bazen insanların işlerine karışır, bazen de onları kendi hâline bırakır!!!.. Kimi zaman onları sever, kimi zaman yaptıklarına üzülür ama bir türlü onlara müdahale de edemez!.. Kâh kimilerinden hesap sorar; kâh da milyonlarla insanı katleden, süründüren zâlimlere hiçbir şey yapmayıp onları seyreder!!!.. Bazen yahûdilerin ilâhı olur, bazen hıristiyanların, bazen mecûsilerin, bazen diğerlerinin, bazen de hiçbirinin!...Yani Tanrı denince akla çok farklı kavramlar gelir.Bir budist'e göre Buda,Güneşe tapanlara göre Güneş,satanistlere göre şeytan(tövbe haşa),ateistlere göre doğa vb... Başlar sıkıştığında O'na sığınılır ve herkesin kendi zannına göre, icâbeti beklenir; ancak ne yazık ki, çok kere istenen cevap alınmaz!!!

Oysa... Evet, oysa...
Kendi hayâlimizde kendi arzu, şartlanma, yapısal özelliklerimize göre icat ettiğimiz r0;TANRIYIr1; bir süre için bir yana bırakabilsek de; İslâm Dîni'nin anlattığı ÂLEMLERİN RABBI OLAN, "ALLAH İsmiyle İşaret Edilen" anlayışını kavrasak!..
Gerçeklerin; hayâlimizde varedip, besleyip, geliştirdiğimiz "TANRI" anlayışı ile hiç bağdaşmadığını bir idrak edebilsek!..
"ALLAH İsmiyle İşaret Edilen" varlığın nizamını, kanunlarını, sistemini, neyi niye, nasıl, neden varettiğini anlayabilsek. Muhakkak ki yaşama bakış açımız çok büyük açılarla değişecek ve her şeyi çok daha iyi anlayabileceğiz!..
Aksi takdirde kozamızda, çevremizde bir kat daha iplik örecek; kozamızdan başımızı çıkarmayı gerçekleri görmeyi, gerçeklerin âlemini uçmayı istemememiz dolayısı ile de gözümüzü kaynar suda açacağız!..İş işten geçtikten sonra da. Ne yazık ki, o günde hiçbir mazeret kabul edilmeyecektir!..

Herhangi bir konuda, herhangi bir âyete ya da hadîse dayanmayan bir biçimde, "bu iş şöyledir veya böyledir" şeklinde verilen hükümler; yahut geleceğe dönük bir biçimde "Allah şöyle yapar" gibi verilen indî hükümler; genellikle hep bizim "hayâlimizdeki ilâh"a dayanan indî hükümlerdir!.. Ve bunlardan dolayı da pişman olmamız büyük bir ihtimal mukadderdir!..Öyle ise...
Önce, "hayâlimizdeki TANRIYI" bir yana koyup, "Âlemlerin Rabbı ALLAH"ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!.. Aksi takdirde cehaletimizin bize vereceği zararları şu dünya hayatında idrâk etmemize asla imkân olmaz.

Ne olursa olsun; kimse hakkında bir hüküm vermeyelim ve "Yaptığının neticesine kendisi katlanacaktır. Hüküm Allah'a aittir" diyerek kişisel yorumları terkedelim.
Zaten, biz başkalarını yargılamak için değil. Allah'ı bu dünya hayatında bilmek ve onun yarattığı âlemleri, kanunları, sistemleri idrâk edip, gereğini yaşamak ve ölümötesi yaşama hazırlanmak için varız!

Şunu da unutmayalım ki, sporun her türünün, oyunun her türünün kendisi için geçerli olan bir kitabı, bir kurallar toplamı vardır!.. Siz o sporu veya o oyunu oynamak istiyorsanız; o kurallara uymak mecburiyetindesiniz!. Oyun içinde canınızın istediği gibi yeni kurallar getiremezsiniz!. Basket oynarken, topu ayağınıza alıp süremez; futbol oynarken topu elinize alıp koşamazsınız.

İslam Dîn'inin kurallarını da Hz.Rasûlullah Aleyhis-selâm açıklamıştır.Dileyen uyar; dileyen uymaz!.. Ve neticesine katlanır!Ama şurası kesindir ki, kimse dînin hükümlerini, kendi arzusuna, zevkine, keyfine göre değiştiremez!..

Yorumda hürsünüz,fikirde hürsünüz,fiilde hürsünüz.Ama dinin hükümlerini değiştirme hususunda asla böyle bir hürriyetiniz mevcut değildir!

Çünkü Allah Rasûlü, kendisinden sonra bir Nebi gelmeyeceğini Müslümanlara duyurmuştur. Dinin kesin hükümlerini de ancak bir Nebi değiştirebileceğine göre; demek ki bu yol insanlık yaşadıkça kapalıdır!
Asla kafamızdaki hayâli ilâha uygun bir şekilde yeni dini kurallar düşünmeyelim.
Asla kafamızdaki hayâlî ilâha göre kullar, insanlar, davranışlar, kendimize göre bir dünya düşünmeyelim!.. Çünkü gerçeklerle kesinlikle bağdaşmayacak olan bu hayâller yüzünden çok büyük acılara kendi kendimizi atmış olacağız.

Kur'an-ı Kerim'e Hürmet

Hz.Ebû Bekr ile Hz.Ali (r.anhüma) mescidde otururken birisi gelip Rasûl-i Ekrem
'e(s.a.v.) ve Hz.Ebû Bekr'e (r.a.) selâm verdi. Hz.Ali'yi (r.a.) görünce o şahsın benzi sarardı. Hz.Ebû Bekr (r.a.) onun bu hâlini Hz.Ali'den (r.a.) sordu:

Hz.Ali(r.a.), "Onun bana yirmi bin dirhem borcu vardır, onun için üzülmüştür." dedi.

Hz.Ebû Bekr (r.a.) o şahsı çağırdı. "Borcunu neden vermiyorsun?" diye sordu.

"Yâ Sıddîk! Vermeye gücüm yetmiyor, yoksa bir gün bile geciktirmezdim." dedi.

Hz.Ebû Bekr'in (r.a.) Kur'an-ı Kerim'e ta'zimi ve cömertliğinin çokluğundan o şahsa,

"Eğer Fâtiha Sûresi'nin yarısını okuyup sevâbını bana bağışlarsan borcunu öderim" buyurdular.

Borçlu şahıs Fâtiha Sûresi'ni yarısına kadar okudu. Hz.Ebû Bekir (r.a.),

"Tamamını okursan, yirmi bin dirhem daha vereceğim." buyurdular.

O şahıs Fâtiha Sûresi'nin tamamını okudu. Hz. Ebû Bekir (r.a.), kırk bin dirhemi verdiler.

Bunlardan Hangisi şehittir?

Emîr Timur rahmetullahi aleyh, Halep Şehri'ni zaptederken, pekçok Müslüman kanı akmıştı. Savaştan sonra din adamlarını toplayarak sordu:
'Muhârebe esnasında sizden ve bizden epeyce adam öldü, dedi. Söyleyin bakalım bunlardan hangisi şehittir?

ve bir Allah (c.c) dostu ayağa kalkarak şöyle der::

'Sizden ve bizden olması bir şey değiştirmez; kim Allâh'ın ism-i Celîl'ini yüceltmek için mücâdele ve mukâbele etmişse, o şehittir.

Tevratta Peygamberİmİzİn İsmİnİ GÖrdÜ

Peygamberimiz (s.a.s.) zamanında Şam'da bir Yahudi hahamı vardı. Bu haham zamanın ileri gelen Yahudilerindendi. Bir gün bin sûre ve her sûresi bin âyetten ibaret olan Allah (C.C.)'nın kelâmını Tevrat'ı okurken dört yerinde Hazret-i Peygamberimizin ismi şerifine rastladı.

Peygamberimizin îslâmiyeti anlatmakla vazifeli olduğunu ve Medine'de İslâm dinini yaydığını daha evvel çok duyuyor ve yayılan Islâmiyete ve Peygamberimize karşı büyük bir kin besliyordu. Bundan dolayı Tevrat kitabında O'nun isminin bulunmasına tahammül edemiyerek hasedinden o dört sahifeyi yırtıp attı. Fakat Cenab-ı Allah ona İslâmiyeti nasip edecekti, ikinci gün gene Tevrat okumaya başladığında bu sefer sekiz yerde Peygamberimizin ismi şerifine rastladı. Sekiz sahifenin sekizini de yırtması lâzımdı. Bir hayli düşündükten sonra onları da yırtmaya karar verdi, yırtarak onları da ateşe atıp yaktı. Ne var ki Cenab-ı Allah ikaz etmeye devam ediyordu. Sabahleyin açıp da okumaya başlayınca bu sefer yirmi dört sahifede ayrı ayrı yirmi dört kere peygamberimizin ismi geçiyordu. Bu defa yırtıp atamadı. Çünkü yırta yırta o koca kitabı baştan sona bitirmesi lâzım geliyordu. Hergün ismi şerifin bir kat daha arttığını görünce, Peygamberimizin hakiki bir kurtarıcı olduğunu, Allah tarafından gönderilmiş bir Nebiyyi Kerîm olduğunu anlaması gerekiyordu, îçine bir ateş düştü. Oturduğu yerden kalkarak doğru en samimi olduğu bir haham arkadaşının yanına gidip durumu anlattı, kendisine Medine'nin yolunu tarif etmesini rica etti. Arkadaşı:

— Yahu sen şaşırdın mı? O bir sihirbazdır. Sakın ha Medine'ye gideyim falan deme! diyerek sıkı sıkı tenbihte bulundu ise de o artık kararını vermişti:

— Yok, yok! İş senin bildiğin gibi değil... Bu zamana kadar kendimizi aldattığımız yeter, ben gideceğim Medine'ye, diyerek oradan ayrıldı ve Medine'nin yolunu, bilen başka kimselerden öğrenerek yola düştü.

Araya sora artık kaç günde gitti ise Medine'yi buldu ama, Server-i Kâinat Efendimizi hayatta bulamadı. Çünkü O, Medine'ye vardığında Peygamberimiz irtihal edeli dört gün olmuştu. Bir sokakta giderken, gayet nur yüzlü bir zata rastladı. Anladı onun Nur'u ilâhî ile alâkadar olduğunu... Sordu:

— Ey kardeş'. Ben yabancıyım, Resül-ü Zîşan ile müşerref olmaya geldim. Beni onun huzuruna çıkarır mısınız? dedi.

O rast geldiği sahabi Selman-ı Farisi Hazretleri idi:

— Merhaba, hoş geldiniz... Gelin benimle, diyerek önünde yürümeye başladı.

Fakat Peygamberimizin Dar-i Baka'ya irtihal ettiğini ona bir türlü söyleyemiyor, gözlerinden ırmak gibi yaşlar akıtarak ilerliyordu. Yolda yanlarına Cihan Yarı Güzin efendimizi de alarak Ravzai Mutahha-raya vardılar. Orada Şam'dan îslâmiyeti kabul ederek Peygamber Efendimizle müşerref olmak için gelen o zata kabri şerifi göstererek:

— Senin görmek ve dinini kabul etmek için geldiğin o zatı şerif Hazreti Muhammed Mustafa'dır. Ve dört gün evvel bizi öksüz bırakarak Âlem-i bakaya göçüp gitmiştir, dediler.

îslâmiyeti kabul ederek gelen o eski haham ise onlardan daha çok ağlamaya ve gözyaşı dökmeye başladı, öyle ki hüngür hüngür ağlıyor: v

— Onu gören içinizde varsa ben de onları görmüş olayım, diyerek büyük bir aşkla sahabe-i kiramın yüzlerine bakıyordu. Sonra Peygamberimizin en yakın akrabalarından olan Hazreti Ali'den vasıflarını sordu. Her hareketini dikkatlice dinledikten sonra:

— Vallahi benim Tevrat'ta okuyup öğrendiğim sizin anlattığınızın ta kendisidir, diyerek peygamberimizin sırtına giydiği bir elbisesini istedi.

Selman-ı Farisi Hazretleri gidip Hırka-i Şerifi getirince alıp öptü yüzüne gözüne sürdü ve:

— Eşhedü enlâ îlâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü, diyerek îslâmiyeti kabul etmek şerefine erdi. Daha sonra ise ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

— Ya Rabbi! Sen Erhamürrahimîn'sin, eğer benim sana ve Resulü kibriyana olan îmanımı kabul etti isen sana hamdü senalar olsun ne mutlu bana... Artık ben Resûlüllah'ı görmeden duramayacağım, benim, ruhumu buracıkta, onun kabri başında al da, ona en çabuk zamanda kavuştur beni, diye dua etti.

Cenab-ı Allah (C.C.) onun içten gelen duasını kabul buyurmuştu. Hemen düşerek ruhunu orada Cenab-ı Allah'a teslim edip Resulü Kibriya'ya kavuştu. Eshab-ı Kiram, aldılar, yıkadılar, kefenlediler ve cenazesini kılıp İslâmî usûl üzere defnettiler

Mevlana'nın mezar odasının gercek hikayesi...

Mezar odasının sırrı


O müzenin kapısından içeri girerken, karşıma 'Da Vinci şifresi' gibi esrarengiz bir hikáyenin çıkacağını bilmiyordum.

Bu, bir sanduka ve onun altındaki mezarın hikáyesi.

Ama öyle basit bir hikáye değil.

Hikáye 13'üncü yüzyılda başlıyor ve 1930'da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzanıyor.

Hikáye beni çok etkiledi.

Sizi de etkileyeceğini tahmin ediyorum.

SAF TUTMUŞ SANDUKALAR ARASINDA

Geçen salı günüydü.

Hayatımda ilk defa Konya'ya gitmiştim.

Konya'da Mevlana Müzesi'nin kapısından ilk adımımı attığımda, belki de sadece benim hissettiğim mistik bir rüzgár esti ve beni içine alıp ???ürdü.

Hayatımda hiçbir mekán daha ilk anda beni bu kadar etkilememişti.

İçerden çok hafif bir ney müziği geliyordu.

Sağ tarafta, sanki saf tutmuş sandukaları görüyordum.

Yanımda Mevlana Müzesi Müdür Yardımcısı Dr. Naci Bakırcı vardı.

Mevlana'nın sandukasının önüne gelinceye kadar, mistik bir turistten farklı değildim.

Ancak o sandukanın önünde Dr. Bakırcı'nın anlattığı o müthiş hikáye başladı.

Daha doğrusu, o sandukanın altındaki 'mezar odasının sırrı'...

500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE

Nefesimi kestim ve onu dinledim.

İşte ondan dinlediklerim.

Anlatıldığına göre her şey 1273'te Konya'da kaldırılan bir cenazeden sonra başladı.

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 günü vefat ediyor.

Cenazesine yüzbinlerce insan katılmış. Naaşı, İplikçi Camii'nden, 500 metre ilerdeki bu türbeye 8 saatte getirilebilmiş.

Müslümanlar Mevlana'nın naaşını defnedebilmek için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını istemiş. Ancak onlar, 'Bize İsa'yı da Musa'yı da Mevlana öğretti' diyerek bunu reddetmişler.

Mevlana'nın kabrinin altına bir 'mezar odası' bulunuyor.

MEZAR ODASINA 700 YILDA 1 KİŞİ İNDİ

Eski Türklerde mezarların altına Farsça 'zir-i zemin' yani 'zeminin altı' denilen bir mezar odası yapılırmış.

Mevlana'nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar odasına konmuş.

Ancak o tarihten bu yana mezar odasına kimse inmemiş.

Sadece bir kişi hariç.

Rivayete göre Sultan Dördüncü Murad, Mevlana'nın türbesini ziyarete geldiğinde, mezar odasının içinde ne olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya girmek istemiş.

Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler.

Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine atmış.

Veya düşürmüş.

Bu tespihi almak üzere 7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına indirilmiş.

Bilinen tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin indiğiymiş.

Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili tutulmuş.

Dr. Naci Bakırcı, 'Çocuğun dilinin neden tutulduğu hálá bilinmiyor' diyor.

KÜÇÜK KIZ MEZAR ODASINDA NE GÖRMÜŞTÜ

İşte bu olaydan sonra 'mezar odasının sırrı' iyice merak edilmeye başlanmış.

Acaba kız çocuğu orada ne görmüştü de dili tutulmuştu?

Bir iddiaya göre, oda çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu.

Ancak bir başka iddia daha var ki, o 'mezar odasının sırrını' daha da koyulaştırıyordu.

Selçuklu Türkleri o tarihte mumyalama tekniğini biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın naaşı mumyalanmış.

Mevlana'nın naaşı da mumyalandığı için muhtemelen öyle duruyordu.

Kız çocuğu orada yatan Mevlana'yı görünce bu hale gelmiş olabilirdi.

Bu olay dönemin önde gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor ve 1640 yılında mezar odasının ağzı tuğlayla örülüp üzeri kurşunla kaplanıyor.

O tarihten sonra mezar odasının ağzındaki kurşun hiçbir zaman kaldırılmadı.

Mezar odası, sırlarıyla birlikte belki de ebediyete kadar sessizliğe gömüldü.

1930'LU YILLARDA MÜZE MÜDÜRÜNÜN ODASINDA

Ancak odanın hikáyesi burada bitmiyor.

Aradan 300 yıl geçtikten sonra, Mısır'daki piramit sırlarına benzeyen bir dizi olay daha yaşanacaktı.

Bu olayın iki tanığı vardı.

Biri olayı yaşayan Yusuf Akyurt isimli biri.

Öteki de onun yaşadığını Murat Bardakçı'ya anlatan Abdülbaki Gölpınarlı Hoca.

1930'lu yılların güzel bir gününde, Mevlana Müzesi'nin Müdürü Yusuf Akyurt odasında tek başına otururken, aklına sandukanın altındaki mezar odası gelir.

İçinden 'Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu görsem' diye geçirir.

Ancak tepki çekeceğini düşündüğü için kararsızdır.

O AN KAPI ÇALINDI YAŞLI ADAM GİRDİ

Tam o esnada kapı çalınır ve içeri, müzenin yaşlı odacısı girer.

Bu yaşlı adam aslında, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin ilanından sonra tekke ve zaviyeler kapandığı için müzeye çevrilen türbede odacı olarak çalışmayı kabul etmiştir.

Yaşlı Mevlevi dedesi saygılı bir şekilde içeri girer ve Yusuf Akyurt'un tüylerini diken diken eden şu cümleyi söyler:

'Sakın oraya inmeyi düşünmeyin...'

Ancak bu şaşkınlık, müdürü kararından vazgeçirmez. Mezara inmek üzere kurşunla kaplı kapağın önüne gelir.

Halıyı kaldırır. Tam kapağı açmak üzereyken, bir adam haykırarak içeri girer:

'Müdür bey, yetiş evin yanıyor...'

Yusuf Akyurt gelinceye kadar evi kül olmuştur.

İşte tam o sırada eline bir telgraf tutuşturulur.

Müze müdürü başka bir yere tayin edilmiştir.

KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA

Konya-Ankara yolu o gün çok ıssızdı.

Gün batmış, alacakaranlık etrafa hákim olmaya başlamıştı.

Uzaktan gelen kamyonun farları, henüz tam karanlık hale gelmemiş ufukta cılız iki nokta gibi duruyordu.

Şoförün yanında kapıya dayanmış şekilde oturan çocuk kimbilir hangi hayallere dalmıştı.

Kamyon bir kavise girdiği sırada kapı aniden açılır ve çocuk alacakaranlığın içinde kaybolur.

Kamyon durup, içindeki iki adam kapıdan uçan çocuğa ulaştıklarında iş işten geçmiştir.

Çocuk öteki dünyaya göçmüştür.

Çocuğun başında duran ikinci adam, başı ellerinin arasında hüngür hüngür ağlamaktadır.

O adam, Konya'dan tayini çıkan Müze Müdürü Yusuf Akyurt'tur.

Kimine göre, mezar odasının sırrı, onu hálá takip etmektedir.

MEZARIN BAŞINDA SÖYLENEN SON SÖZLER

Yusuf Akyurt oğlunun cenazesini alıp Konya'ya döner. Cenaze töreninden sonra doğruca Mevlana Müzesi'ne gider ve sandukanın başında ellerini açıp haykırmaya başlar:

'Yetmedi mi? Affet artık...'

Bütün bunlar neydi? Efsane mi? Gerçek mi?

Küçük kızın dili niye tutulmuştu? Yaşlı odacı, müdürün kafasından geçen düşünceyi nasıl anlamıştı?

Bunların cevabı yok.

Ben bunları anlatan insanlardan dinledim.

Bildiğimiz tek şey var. Mezar odası 731 yıldan bu yana sırrını muhafaza ediyor.

Umarım bundan sonra da muhafaza etmeye devam eder.

Çünkü bilinmezliğin yarattığı bazı mistik duygulara ebediyen ihtiyacımız olacak.

Çünkü hepimizin içinde, sadece kendimize ait sırların saklandığı küçücük odalar var.

Üzerleri kurşunla kaplı küçücük odalar...

Hz.Ömer'in Yaşadığı İbretlik Öykü!

Hz. Ömer arkadaslariyla sohbet ederken, huzura üç
genç
girerler. Derler ki 'Ey halife, bu aramizdaki arkadas
bizim babamizi öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine
getirin.' Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence
dönerek :

Söyledikleri dogru mu diye sorar. Suçlanan genç der ki
evet dogru Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalim nasil
oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya baslar,
der ki "Ben bulundugum kasabada hali vakti yerinde
olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çiktik, kader
bizi arkadaslarin bulundugu yere getirdi. Afedersiniz
hayvanlarimin arasinda bir güzel atim var ki dönen bir
defa daha bakiyor, hayvana ne yaptiysam bu
arkadaslarin bahçesinden meyva koparmasina engel
olamadim, arkadaslarin babasi içerden hisimla çikti
atima bir tas atti atim oracikta öldü.

Nefsime bu durum agir geldi, ben de bir tas attim,
babasi öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaslar beni
yakaladi, durum bundan ibaret" dedi.

Bu söz üzerine Hz Ömer "Söyleyecek bir sey yok, bu
suçun cezasi idam.Madem suçunu da kabul ettin"
dedi.
Bu sözden sonra delikanli söz alarak
"Efendim bir özrüm var" diyerek konusmaya basladi "Ben
memleketinde zengin bir insanim, babam rahmetli
olmadan bana epey bir altin birakti.Gelirken kardesim
küçük oldugu için saklamak zorunda kaldim. ªimdi siz
bu cezayi infaz ederseniz yetimin hakkini zayi
ettiginiz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz,
bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardesime
teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini
bulurum" der.

Hz. Ömer dayanamaz der ki "Bu topluluga yabanci
birisin senin yerine kim kalir ki?!"

Sözün burasinda genç adam ortama bir göz atar, der ki
"Bu zat benim yerime kalir." O zat Hz. Peygamber
Efendimizin (sav) en iyi arkadaslarindan daha yasarken
cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan baskasi degildir.
Hz.Ömer Amr'a dönerek "Ey Amr, delikanliyi duydun"
der. O yüce sahabi "Evet, ben kefilim" der ve genç
adam serbest birakilir.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten
bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz.
Ömer'e çikarak genç'in gelmeyecegi, dolayisiyla Amr
Ibni As'a verilecek idam yerine maktülün diyetini
vermeyi teklif ederler, fakat gençler razi olmaz ve
babamizin kani yerde kalsin istemiyoruz derler, Hz.
Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki :

"Bukefil babam olsa farketmez cezayi infaz ederim."
Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der
ki "Biz de sözümün arkasindayiz." Bu arada
kalabalikta bir dalgalanma olur ve insanlarin
arasindan genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki
evladim gelmeme gibi önemli bir nedenin vardi neden
geldin?" Genç vakurla basini kaldirir ve (günümüz
insani için pek de önemli olmayan)

AHDE VEFASIZLIK ETTI demeyesiniz diye geldim der.

Hz.Ömer basini bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki
"Ey Amr, sen bu delikanliyi tanimiyorsun nasil oldu
onun yerine kefil oldun". Amr Ibni As Allah
kendisinden ebediyyen razi olsun vakurla kanimizi
donduracak bir cevap verir, "Bu kadar insanin
içerisinden beni seçti. INSANLIK ÖLDÜ dedirtmemek
için kabul ettim" der.

Sira gençlere gelir, derler ki "Biz budavadan
vazgeçiyoruz." Bu sözün üzerine Hz Ömer "Ne oldu,
biraz evvel babamizin kani yerde kalmasin diyordunuz
ne oldu da vazgeçiyorsunuz?"der.

GENÇLERIN CEVABI DA DEHSETLIDIR :

MERHAMETSIZ INSAN KALMADI DEMEYESINIZ DIYE ...


HiC BiR eMaNeTiN YaNiNDa KaYBoLMaDiGi ALLAH'a
eMaNeT oLuN...

cehenneme giriş

İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet" dediler. Ancak azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." (Zümer Suresi, 71-72)

Cehennemin Kapıları, Karşılanma, Cehennemin Katları


Sonuçta cehennemin kapısına varırlar. Cehennemin kapıları ise, her bir kafir grubu için özel olarak var edilmiştir. İnsanlar Allah'a karşı isyanlarının şiddetine göre sınıflara ayrılmışlardır. Cehennemde de, Kuran'da belirtilen konumlarına ve kazandıkları günahlara göre farklı azap tabakalarına yerleştirilirler. Bir ayette şöyle denir:

(Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmış bir azab ver diyecekler. (Allah da "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek. (Araf Suresi, 38)


Bir diğer ayette, cehennem içindeki farklı "kat"lardan şöyle söz edilir:


... onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. O'nun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır." (Hicr Suresi,
43-44)

Bu katların en altında yer alan, diğer bir ifadeyle en büyük azapla karşılaşanlar ise, iman etmedikleri halde mümin taklidi yapmaya çalışmış olan ikiyüzlü "münafık"lardır. Kuran'da şöyle denir:

Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. (Nisa Suresi, 145)


Cehennem nefret doludur, kafirlere doymaz, beşere azap vermeye susamıştır. İçine atılan çok sayıda inkarcıya rağmen daha fazlasını ister.

O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek. (Kaf Suresi, 30)


Cehennem bir kere yakaladığını sonsuza kadar alıkoyar. Allah, ayetlerde cehennemi şöyle tarif etmektedir:

Onu Ben, cehenneme sürükleyip-atacağım. Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? Ne alıkoyar, ne bırakır. Beşere delicesine susamıştır. (Müddessir Suresi, 26-29)

Üstteki ayetten anlaşıldığı gibi kafirler cehenneme "atılırlar". Bir diğer ayette ise, kafirlerin cehenneme, adeta çöp gibi "dökülüverildiği" bildirilir. (Şuara Suresi, 94)


KİLİTLENEN KAPILARIN ARDINDAKİ SONSUZ HAYAT

Kafirler, cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşırlar. Biraz sonra ateşe atılacaklarını ve bunun da sonsuza kadar süreceğini anlamışlardır. Kapıların kapanması, artık bir çıkışın ya da kaçışın olmadığını gösterir. Allah, inkarcıların durumunu şöyle haber verir:

Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)

Karşı karşıya kaldıkları azap, Kuran'ın ifadeleriyle "büyük bir azap" (Al-i İmran Suresi, 176), "şiddetli bir azap" (Al-i İmran Suresi, 4) ve "acıklı bir azap"tır. (Al-i İmran Suresi, 21) İnsanın dünya hayatında sahip olduğu kıstaslar, cehennem azabını tam olarak kavramaya yeterli değildir. Birkaç saniye olsun ateşe veya kaynar suya dayanamayan insan, sonsuza kadar sürecek bir ateş azabını zihninde gerektiği gibi canlandıramaz. Hatta dünyadaki ateşin verebileceği herhangi bir acı, cehennem azabının şiddeti ile karşılaştırılamaz. Allah'ın azabının bir benzeri yoktur:

Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)

Kuran'da anlatıldığına göre, cehennemde tam anlamıyla bir hayat, ancak her anı çok yönlü işkencelerle dolu bir hayat söz konusudur. Cehennemdeki bu hayat ise, aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin, fiziksel ve psikolojik eziyetlerin, işkencelerin çok çeşitli uygulamalarından oluşur. Cehennemdeki azabı dünyadaki herhangi bir şeyle kıyaslamak elbette mümkün değildir.

Cehennem ehli beş duyusuyla da azap çeker. Gözü dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağı korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler, haykırışlar duyar; burnu olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar; dili en iğrenç tadları, en dayanılmaz acıları hisseder; derisi ve tüm vücudu, tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanar, şiddetli acılar içinde kıvranır. Bir türlü ölüp yok olmaz. Kuran'daki ifadeyle "ateşe ne kadar dayanıklıdırlar". (Bakara Suresi, 175) Derileri yenilenir, azapta hiçbir kesinti ve hafifleme olmadan aynı işkence sonsuza doğru gider. Yine Kuran'daki ifadeyle artık kafirler "sabretseler de birdir, sabretmeseler de". (Tur Suresi, 16)

En az fiziksel acılar kadar şiddetli manevi azaplar da vardır. Aşağılanır, horlanır, rezil olur, pişman olur, çaresizliğini ve ümitsizliğini düşündükçe yüreği yanar, kan ağlar. Sonsuzluk aklına geldikçe mahvolur. Öyle ki, azap bir milyon yıl sonra veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu onun için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. Ama azabın bir daha hiç sonunun gelmeyeceğini, cehennemden hiçbir zaman çıkış olmayacağını bilmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.

Kuran'daki tasvirlerden anlaşıldığına göre cehennem, pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe ve tekin olmayan mekanları, hücreleri kavurucu sıcaklığı, en iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleri, kül rengi zeminiyle sonsuza kadar artan azabıyla azap sanatının en ince ayrıntılarına kadar sergilendiği bir mekandır. Ancak söz konusu ortamı, fikir vermesi açısından bazı yönlerden, nükleer savaş sonrasındaki dünyayı tasvir eden filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, iğrenç, bunaltıcı ortamlara benzetebiliriz. Elbette böyle bir mekanda ona uygun bir hayat söz konusudur. Cehennem ehli duyar, konuşur, tartışır, kaçmaya çalışır, ateşte yakılır, azabın hafifletilmesini ister, susar, acıkır, pişmanlık duyar. Şuuru çok açıktır.

Bu ortamda cehennemlikler pis ve iğrenç mekanlarda hayvanlar gibi yaşarlar. Yiyecek olarak yalnızca zakkum ağacını veya darı dikenini bulabilirler. İçecek olarak ise irin, kan ve kaynar sudan başka bir şeyleri yoktur. Bu arada ateş onları her yanlarından kuşatmıştır. Yanan derilerinin yerine yenileri yaratılır. Böylece ateşin verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam eder. Derileri dökülmüş, etleri yanmış, bütün vücutları yanık, kan, irin içinde olduğu halde zincirlere vurulur ve kırbaçlanırlar. Tasmalandırılır, elleri boyunlarına bağlı olarak daracık yerlere atılırlar. Zebaniler tarafından ateşten yataklara yatırılırlar, üzerlerine örttükleri örtüler bile ateştendir. Bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ederler, yalvarırlar, ama kendilerine cevap bile verilmez. En azından, bir günlük de olsa azabın hafiflemesini isterler, ama yine aşağılanma ve azapla karşılık görürler.

Cehennemde bütün bu olanlar kesin birer gerçektir. Bugün dünyada sürdürdüğümüz hayat kadar, hatta daha da gerçektirler.

Allah'a, O'nun tam olarak istediği gibi değil, bir ucundan ibadet edenler (Hac Suresi, 11); "nasıl olsa Allah bağışlar" diyerek günah işleyip de azapta belirli bir süre kalacaklarını umanlar (Al-i İmran Suresi, 24); Allah'tan başka ilahlar edinerek, para, mevki, kariyer gibi kavramları hayatlarının amacı haline getirenler; Allah'ın dinini kendi istekleri doğrultusunda değiştirenler, Kuran'ı şahsi menfaatlerine göre yorumlayıp çarpıtanlar, imandan sonra inkara sapanlar, kısacası bütün kafirler, müşrikler ve münafıklar hepsi cehenneme getirilirler. Bu, Allah'ın kesin bir sözüdür ve gerçekleşecektir:

Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkar edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (Secde Suresi, 13)

Bu insanlar da zaten cehennem için özel olarak yaratılmışlardır:

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

kur'an mucizeleri atmosferin katmanları

Atmosferin Katmanları

Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir:

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi... (Fussilet Suresi, 11)

Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 12)

Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı düşünüldüğünde, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Kimyasal içerik veya hava sıcaklığı ölçü alınarak yapılan tanımlamalarda, Dünya'nın atmosferi 7 katman olarak belirlenmiştir. Bugün halen 48 saatlik hava durumu tahminlerinde kullanılan ve "Limited Fine Mesh Model" (LFMII) olarak adlandırılan atmosfer modeline göre de atmosfer 7 katmandır. Modern jeolojik tanımlamalara göre atmosferin 7 katmanı şu şekilde sıralanmaktadır:

Troposfer, Stratosfer, Mezosfer, Termosfer, Ekzosfer, İyonosfer, Manyetosfer.

Bu konuyla ilgili bir diğer mucizevi yön ise Fussilet Suresi'nin 12. ayetinde geçen "Her bir göğe emrini vahyetti" ifadesinde yer almaktadır. Yani ayette Allah'ın her tabakayı belli bir görevle görevlendirdiği belirtilmektedir. Yukarıda saydığımız tabakaların her birinin insanların ve yeryüzündeki tüm canlıların yararı açısından çok hayati görevleri vardır. Yağmurların oluşmasından zararlı ışınların engellenmesine, radyo dalgalarının yansıtılmasından göktaşlarının zararsız hale getirilmesine kadar her tabakanın kendine özgü bir işlevi bulunmaktadır.

Aşağıdaki ayetler ise bize atmosferin 7 katmanının görünümü ile ilgili bilgi vermektedir:

Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? (Nuh Suresi, 15)

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır... (Mülk Suresi, 3)

Bu ayetlerde Türkçeye "uyum" olarak çevrilen Arapça "tibakan" kelimesi, aynı zamanda "tabaka, bir şeyin uygun olan kapağı ve örtüsü" anlamlarına da gelir ki, üst katın alt kata uygunluğunu vurgular. Kelimenin çoğul kullanımında ise "tabaka tabaka" anlamı kazanmaktadır. Ayette tarif edilen tabaka tabaka halindeki gök, kuşkusuz atmosferi en mükemmel şekilde ifade eden açıklamalardır.

3 Ağustos 2007 Cuma

Matrix 2 Dövüş Sahnesi



Jet Li Vs Huge Dude


The Matrix - First Neo vs Smith Fight



haha dünyanın en komik vidyosu

2 Ağustos 2007 Perşembe

YAZILIM (SOFTWARE)

Ø YAZILIM (SOFTWARE)

İnsanlarla bilgisayar arasında iletişimi sağlayan programlardır. Başka bir deyişle, donanımı etkin hale getiren tüm programlara yazılım adı verilir. Yazılıma iki nedenle ihtiyaç duyulmuştur.

ü İkili sistemde (makine dili) program yazmak oldukça zordur. Programların kolay bir şekilde yazıldıktan sonra başka yardımcı programlar kullanılarak ikili sisteme dönüştürülmesi gerekir.

ü Bilgisayar sisteminden doğan zorlukları gidermek (karmaşıklık) ve işlemleri hızlı bir biçimde gerçekleştirmek.

Program; bir işlemin nasıl yapılacağını bilgisayara gösteren komutlar dizisidir.

Yazılım 3 Kısma Ayrılır:

ü Sistem Yazılımları: Bilgisayarın çalışmasını, denetlenmesini, yönetilmesini ve uygulama programlarının hazırlanmasını ve çalıştırılmasını sağlayan program ve alt programlar dizisine, sistem yazılımı adı verilir. Başka bir deyişle; sistem yazılımı, donanımın işletim ve amaçlarını belirleyen programların birleşmesinden oluşan pakettir. Sistem yazılımı disk ya da disketlerde bulunmalıdır. Sistem yazılımları da kendi aralarında üçe ayrılırlar.

¨ İşletim Sistemi: Bilgisayar kullanırken görülmeyen yardımcımızdır. Bilgisayarın donanım kısmı ile kullanıcı ya da diğer yazılımlar arasında bağlantıyı sağlarlar. İşletim sistemi bilgisayarın hafızasına yüklendikten sonra, tümü ile yönetimi üstlenen ve sistem kaynaklarının en etkin bir biçimde kullanılmasını sağlayan ana denetim programıdır.

İşletim Sisteminin Görevleri Şunlardır:

v Kullanımı denetim altında tutmak,

v Program yazmayı ve çalıştırmayı sağlamak,

v Giriş-Çıkış birimlerinin kullanımını sağlamak ve denetlemek,

v Kullanıcı ile iletişimi sağlamak ve denetlemek,

v Ana ve yardımcı bellekteki yerleşimi düzenlemek,

v Programların önceliklerini göz önüne alarak sıraya koymak,

v Toplu programlamayı otomatik olarak gerçekleştirmek.

¨ Derleyiciler (Compilier): Herhangi bir dille yazılan programın makine tarafından anlaşılmasını sağlayan özel programa derleyici denir. Herhangi bir programlama dilinin komutları ile yazılmış programa Kaynak Program/Source Programme, onun makine diline çevrilmiş haline de Amaç Program/Object Programme adı verilir.

Derleyicilerin temel görevlerinden birisi, kaynak programın, o dilin yazım kurallarına göre hazırlanıp hazırlanmadığını denetlemektir.

¨ Yardımcı Programlar: İşletim sistemine yardımcı olmak amacı ile hazırlanmış programlardır. Bunlar çoğunlukla işletim sisteminin dış komutları olarak anılır. Kullanıcıya bir çok kolaylık sağlar.

ü Uygulama Programları (Programlama Dilleri): Bilgisayar kullanan programcılar tarafından geliştirilmiş programlardır. Herhangi bir programlama dili kullanılarak hazırlanırlar ve üç gruba ayrılırlar.

¨ Düşük Seviyeli Diller: Genellikle anlaşılması çok zor, hemen hemen imkansız olan ve bir uzmanlık dalını gerektiren programlama dilleridir. Örneğin; Machine Code (Makine Dili) veya Assambler bunlar arasında sayılabilir.

¨ Orta Seviyeli Diller: Anlaşılması zor ama imkansız olmayan programlama dilleridir. Bu dillere örnek olarak Prolog, Modulo II ve C dillerini verebiliriz.

¨ Yüksek Seviyeli Diller: Anlaşılması kolay ve günlük konuşma diline çok yakın komutlarla yazılan dillerdir. Örneğin, Basic, Visual Basic, Pascal, Cobol, Fortran, Algol, Clipper, Delphi, PL/I bunlar arasındadır.

ü Paket Programlar: Yaygın olarak kullanılan ve programcılar tarafından hazırlanarak kullanıcıların hizmetine sunulmuş programlardır. Türkçe paket programlara örnek olarak Genel Muhasebe, Stok Kontrolü, Bordro, Hasta Takip ve benzeri programlar verilebilir. Yabancı programlara örnek olarak da; Lotus 1-2-3, Excel, Word, Amipro, Word Star, Dbase, Pctools, Foxbase ve Norton’u verebiliriz.

Tahir BARULAY

Tüm Hakları Sayfa Web Master'ına aittir. Kopyalanamaz©

ilk kullanılan bilgisayar

virüslü bilgisayar

virüs bulaşmış belli sayıdaki bilgisayarı virüsten temizleyeceksiniz. bugün işe başlayarak günde üç bilgisayar temizlerseniz Pazar günü işi bitirebileceksiniz. günde beş bilgisayar temizlerseniz işi bitirebileceğiniz gün Cuma olacak.

bugün günlerden ne ?

hikayeler

Sakıncalı

. Oğlan babasına sormuş ,baba ŞEREF nedir ? Şeref mi ? Dur bakalım bir düşünelim demiş ve bir karşıya bir yukarı bakarak oğlum şeref demek insanın kendi kendini sayacak ve başkalarınada saydıracak biçimde davranmasını sağlayan değer, onur, iyi şöhret demiş.

Peki baba şerefli insan kime denir? Bu değerlere sahip insandır. Ya şerefsiz insan ? Ağzından iki cümlenin sonunda şeref kelimesinden bahseden insan şerefi çok özlemiş insandır.

. Bak oğlum bazı insanlar anlı şanlı olmaktan, anlı şanlı konuşmaktan çok hoşlanırlar.Namus ve şeref abidesidir sanki. Konuştukça mangalda kül bırakmazlar. Ama onlar kimlerdir bilirmisin? ŞEREFSİZ ŞEREFLERDİR. Sevgili oğlum bir gün şeref ' ini kaybedebilirsin ,elinde olmayan seni aşan nedenlerden dolayı . Ama ümidini kaybetme, zararın neresinden dönsen kardır. Tüm gücünle onu yakalamaya çalış. Mevlana ne demiş. Gel kim olursan gel demiş.

. Adamın biri Hukuk Fakültesini bitirmiş. Bir müddet Avukat olarak çalışmış. Özü sözü doğru olan bir adammış.Gazetelerde yazılar yazarmış. Ama ne yazık ki ''Sakıncalı Piyade '' kabul edilip askerliğini er olarak yapmış. İşin garibi sonraki yıllarda ''Yılın Hukukçusu '' seçilmiş. Daha sonra kitaplar yazmış, araştırmacı gazeteciliğini iyice ilerletmiş. Ülkesini saran , düğüm olan yün yumaklarını neredeyse çözmek üzereymiş.Ama zalim kader düğümlerin çözülmesine izin vermemiş.Ne yazıkki arabasına konulan bombayla hayatı sona ermiş. Daha sonra soruşturmayı yürüten zavallı savcıda evinde ölü bulunmuş. Çok üzgünüm güle güle şeref... Umarım bir gün tüm gücünle geri dönersin .

Sadaka


. Bir gün ülkenin başına bir hatun kişi gelmiş.Güzel mi güzel ,havalımı havalı , şirinmi şirin . Ülkeyi ben iyi yönetirim diye talip olmuş ve çoğu kişiyi inandırmış. İnandırmış.İnananlar var ama inanmayanlar da var.Algıları çok güçlü kişiler onun tiyatral yeteneğini keşfetmişler her nedense ondan hayır gelmiyeceğini anlamışlar.Ama nafile başa gelmiş bir kere ne yapalım çekicez. Üstelik onun başa getirilmesine yardımcı olan yardımsever birde babamız varmış.Yardımseverliliği ve iyi niyetliliği yüzünden onun çektiğini kimse çekmemiş. Bu hatunun en büyük özelliği yüzüne taktığı olur olmaz gülücüklermiş. Karşısında kimse olmasa bile bazen aya güler bazen güneşe bazen yıldızlara bazen duvarlara.Birşeyler söylese bile biraz sonra dediğini unutur; sağ gösterip sol vururmuş. Egosu çok güçlüydü.Sanki dünyanın merkezi kendisiydi. El uzattığı her kişiyi ve kurumu kurutuyordu. Sanki Tanrı tarafından bahşedilmiş özel bir kurutma gücü vardı.Liderlerimizden biri onu hiç sevmiyordu ve ondan hep uzak duruyordu.Tehlikeyi sezmişti,kendisine bir bulaşırsa başına birşeyler geliceğini hissetmişti.Haklıydı da .Sürekli onun yaptığınınhesaplarını sorucağını , gensorular vericeğini söylüyordu ve halkın gözüne iyice girmişti.Çok ta dürüst görünüyordu. Oyunu onun partisine vermeyenlerin bile gözüne girmişti. Ama o da ne,herhalde bir gün sadaka vermeyi unutmuştu ki başına olmadık bir şey geldi ve en sonunda inatçı hatunun oyununa geldi.Ne ona hesap sordu nede gensoru sonuçlandı.Birden anlaşıverdiler.Yine kadının fendi erkeği yendi.Ah Şeref bu seferde bizi kılpayı kurtaramadın ama olsun nasıl olsa sana birgün kavuşucaz.



Soru


. Eskiden beri öğretmenlerimize saygımız sevgimiz sonsuzdur.Onlar ekonominin kahramanıdır.Maaşlarıyla görevleri ters orantılıdır.Ama onlar yine mutludurlar yine şereflidirler ,Bu onlara yeter .Cennete ilk girenlerin arasında şerefli memurlar ve öğretmenler ilk sırada yer alabilirler.

. Çocuğun biri İngilizce dersine merak salar. Üstelik yüksek puanla girdiği okulda İngilizce ağırlıklı derstir.Ama eğitim ağırdır.Verilenle istenen ters orantılıdır.Çocuk hocaya sık sık soru sorar. Ama bayan hoca birden sıkılır ve çocuğa bana bak çok iyi ingilizce öğrenmek istiyorsan özel okula git der. Çocuk ta ama hocam onlar oraya parayla gidiyor biz ise alnımızın teriyle geldik der ama nafile. Ah şeref neredeydin sen.

Düdük


. Adamın birinin inşaatta eli kesilir.Zavallı işçi koşar özel hastaneye .Haddini bilmez sen kim özel hastaneye gitmek kim .Yinede cahillikmi yoksa can havlimi bilinmez.Başına geliceği bilmez .Doktor dikişleri diker ,iş bitmiş sıra paraya gelmiştir.Parası yetmeyen işçiyle doktor tartışır vedoktor en sonunda dikişleri sökmeye karar verir ve dikişleri söker. Artık rahatlamıştır doktor.Ne demiş NASRETTİN HOCA .Parayı veren düdüğü çalar.

Zam


. Bir ülke varmış FİZAN' ın ötesinde , yada berisinde . Zavallı halkı zam ümidiyle günlerini geçirirmiş. Belki iktidar değişirde maaşlar artar diye.Biri iktidara gelmede önce yukardakilere '' behey vijdansızlar ,benim işçime benim memuruma bu kadar zammı reva görenler .Enflasyon nerede ,zam oranı nerede der dururmuş. Memurlar,işçiler eziyet görüyor dermiş.Bir gün halk birde ne görsün. Bu zat'ı muhterem ülkenin başına gelmiş. Eh ZAM zamanıda gelmiş ama ne gezer efendim ülke bunu kaldırmazmış, ülkenin borçları varmış ,fazla veremezmiş. Üstüne üstlük ezilen işçimiz, memurumuz ,öğretmenimiz ne zaman yürüyüş yapsalar en çok bunun zamanında polisten bir güzel dayak yemişler. Düşmez kalkmaz bir ALLAH .Ya sabır çekmişler ''Tencere dibin kara seninki benden kara . ''

Faiz


. Oğlan babaya sorar. Baba FAİZ nedir? Oğlum bankaya para yatırırsın . Belli bir dönem sonra yüzde oranıyla para alırsın. Günah mıdır baba ? Günahtır oğlum ,cehenneme girersin ama ARAP bankasına yatırdığın zaman paradan kar payı veriyormuş. O günah mı baba? Hayır oğlum sevaptır sevap.

Subay


. Vatansever subaylardan biri emekli olduktan sonra sürekli söyleniyordu.Ulan bir savaş çıkmadı da bildiklerimizi uygulayamadık.Biz de subaylık mı yaptık diye. Ne yapalım her zamanki gibi büyüklerimiz zaman ayarı yapamamışlar...

Kanal


. Vatandaşın biri biraz muhalefet dinliycem diye iktidardan düşen hatunu destekleyen kanallardan birini açmış. Birde ne görsün alt yazıda '' haysiyetsiz, şerefsiz bilmem kaç dolar paran var diye bir alt yazı. Neye uğradığını şaşırmış. Üstelik laf ettiği kişide gerçek bir vatansever .Ne yapıyım diye düşünürken biraz daha şerefli yazılar yazsınlar diye bir ''e.mail '' çekiyim demiş .Ama bu kültür abidesi televizyonun bir internet sayfası bile yokmuş. Halbuki o sayfaya sahip olsalar ne kadar şerefli olurdu.

Fitne


. Ülkenin reisi bağırıyormuş.Fitneye son,musibete son , kötü mihraklara son. Sizde bizi iyice cennetden Ademle Havva'yı çıkaran şeytan yaptınız. Hiç mi hırsızın suçu yok . Yine bağırıyormuş reis , kemerleri sıkalım diye . Hatun kocasına dert yanıyormuş , benim kemerim küçüldükçe onların kemer boyları ve pantolonları büyüyor. Kemer yetmiyor askı takıyorlar diye. Demekki tüm musibet bizde fitne bizde .

Dolly


Ülkenin gençleri artık öyle bir hal almışlar ki nerede bir stand-up, konser yada konuşma orada . Birileri konuşuyor herkes gülüyor, birileri şarkı söylüyor herkes ağlıyor , birileri kafa sallıyor herkes sallıyor. Kardeşim hepiniz kopyalanıpta mı oraya yollandınız. Canınız istiyor gülün canınız istiyor ağlayın ,kafa sallayın .Ama bırakın şu bedava figüranlığı.Kopya DOLLY’ yi bile geçtiniz.

11

Vakıf


Babacığım, ne diye bu vakıflar kuruluyor. Oğlum insanlarımız yardım görsün açlar doyurulsun , fukaraların yüzü gülsün diye. Babacığım, bu insanlar çalışmıyormu ? -Çalışıyorlar oğlum, ama az alıyorlar. - O halde vakıflara verilen paralarla maaş veremezler mi ? - Verirler oğlum verirler ama verirlerse sonra sevap işlemeyezler. Önce öldür sonra ilaç verki ağa, paşa olasın , sevap işleyesin.

Demokrasi


Bir ülke varmış ki muhalefette iken bazıları bu ülkede demokrasi yok , insan hakları yok , şeref yok , haysiyetsiz çok dermiş. Bu kanunlar değişmeli dermiş. Ne zaman iktidara gelseler bütün bu sözler unutulur canım bu ülkeyi beğenmeyenler başka ülkelere gitsinler, kim demişki demokrasi yok ,insan hakları yok diye her nimet bizim ülkemizde derlermiş. breh..breh..breh.. Yalvarıyorum sana şeref ne olur birazda onlara uğra . Üç gün oruç tutucam.

Dayak


Ülkenin birinde polisleri memur statüsüne sokmuşlar. Öğretmen memur, polis memur,doktor, hemşire, tapucu memur . Ne zaman yürüyüş olsa zamlar için dayağı polis atar diğer memurlar yermiş. Ama az da olsa zam gelirmiş , polisler de bu zamdan afiyetlenirlermiş. Aslında dayak yiyen de bir yemiyen de.

Bir kere kullan


Sekreter başkana ,’’ Sevgili büyüğüm , bu adamları bir yere getirdik ama ne gözleri ne karınları doyuyor. Yakında sizin yerinize göz dikecekler ,tehlikedeyiz. ‘’

-İlahi üstad .Bir kere kullanıp atıcaz. Hiç mi Amerika’ya gitmedin .Orada donlar gömlekler , mendiller bir kere kullanıp atılır. Bunların ondan ne farkı var, sen hiç üzülme.Hah..hah.hah..hay......

Şeref seni çok özledim.

Düğün


Hanımlar ve beyler aralarında konuşuyorlardı. Tamda düğün mevsimiydi. Yaz ayları evlilik düğünleri , sünnet düğünleri ile doluydu. Herkes konuşuyor , çok şerefli oluyor bu düğünler diye . Sayın üstadlarımızı ya ikinci kez sünnet edelim ya da dörde evet diyerek gerdeğe sokalım ki biraz şeref abilerine kavuşsunlar.

Vatansever


İki kafadar buluşuyor. Bak birader ,vatanseverlik adına şurayı bombala sana bir milyon dolar vericez. Ne demek abi,

bedavada yaparız sen yeter ki iste .

Yok birader, bedava yaparsan terörist olursun. Bu işin şerefi kaybolur.

Temiz toplum


İki köylü konuşuyorlarmış. Gardaşım bu temiz toplum ne demek acaba ? Öbürü valla bende anlamadım ama herhalde hepimizi bir meydana toplayıp itfaiye hortumuyla tazyikli suyla yıkamak olabilir. Birde toplu resim çektirirsek düğün gibi şerefli olurdu.

Mutfak


Haydi hanımlar , siyasete , dahada dahada diyerek oyları alırlar. Ama kafaları kızdıkları zaman da haydi siz mutfağa demek neyin nesi anlayamadım şerefciğim.

Kahraman


Artık yeter abi , ben bir kahraman olmak istiyorum. Adım televizyonlarda geçsin istiyorum. Ne yapayım.

- Önce sakıncalı insan ol , soruşturma geçir, hapiste yat, herkes üstüne gelsin ve sonra öl. Daha sonra herkesin hatırına gelirsin ve takdir edilirsin. Ama taktir mi yoksa kullanılma mı bilemem. Ama bir gün mutlaka meşhur olursun.

Belki bir gün türben bile yapılır. Dede bile olabilirsin.

Salak


Meşhur bir hanım televizyondan demeç veriyor. Hanımlar kendinize iyi bakın ,erkekler çok fedakar kadınları sevmiyor.

Ne kadar da doğru hay ağzına sağlık . Ama bazı hanımlar bu kadar muhteşem salaklar grubuna girmeseydi beyler bu yerlere asla gelemezlerdi. Geldikten sonrada bazı muhteşem salaklara ne deniyor. Hanım hanım sen yoruldun, yaşlandın baş köşede otur. Eve bir hatun gelsin o sana hizmet eder . Zorunlu köşeye çekilen hatun bir iki sene sonra da öbür hanım yoruldu diye huzurevine gidiyor. Siz hanımlar lütfen azıcıkta olsa kendinizi düşünün . Muhteşem salaklar sınıfından çıkıp normal salaklar sınıfına bile girmeniz bile sokağa düşmemeniz için yeterli.( Bazı hanımlar için geçerli )

Ağlama


Bir ağlama modasıdır gidiyor.Eskiden insanlar kendilerine hakim oluyorlardı .Şimdi herkes ağlıyor , A diyen ağlıyor, B diyen ağlıyor,oturan ağlıyor, kalkan ağlıyor. KOPYA DOLLY’ İ geçtiniz. Gerçekten ağlaması gerekenler de gülüp oynuyur,davul, zurna çalıyor, horon tepiyor. Böylesi daha şerefli oluyor.

Dünya veziri


Büyük bir ülke varmış.Vezirleri fukara ülkelere para dağıtırmış ama karşılıklı. Ya bizim dediklerimizi yaparsınız ya da parayı unutursunuz diye hep tehdit ederlermiş Parasız ülkeler de parayı alabilmek için ne yapalım diye sormuşlar. Onlar da çok kolay demişler.Parayı alıcaksınız sonrada hepiniz eve gidiceksiniz , önce karıları sonra çocukları dövüp yavaş yavaş mezara sokucaksınız ki sizler rahat edebilesiniz demişler. Eh, can tatlı , kim takar karıyı,çocuğu.

Bedava yok


Ülkenin kralı bağırıyormuş. Artık bedava yok ,her şey parayla. Okul para, hastane para, ilaç para, mezar para. Bedava olan bir tek şey var ,o da çalışmak. Parası olmayan ölebilir, kadavraya gider, İlim uğrunda çalışır ölüykende.

Eşkiya


Oğlan babasına sormuş. Baba bende eşkiya olup çok para kazanmak istiyorum , bana silah al demiş. Babası da ‘’ oğlum sen delirdinmi ,eskisi gibi silahla eşkiyalık bitti, şimdi kalemle eşkiyalık yapıyorlar. Ben sana bir kalem bir de hesap makinası alıyım yeter,kalem eşkiyası hapsede girmez demiş. ,

Tarla


Baba oğluna ‘’ oğlum hiç paramız kalmadı , şu tarlayı satıcam ama alanda çıkmıyor ne yapalım demiş. Yeni yetme oğlan hemen ‘’ baba, bundan kolay ne var ,git bankaya kredi iste, tarlayı göster sana hemen borç verirler demiş. Babası iyi güzelde sonra nasıl ödüycez parayı demiş. Oğlan da ‘’ ilahi baba borcunu ödemezsin olur biter hem de üç tarla fiatına bir tarla satmış olursun der.

Kral olucam


Adamın biri garibanlar ülkesine kral olmaya karar varmiş. Krala ‘’hadi artık sen öl yerine ben geçiyim demiş. Kral neye uğradığını şaşırmış.Adama ‘’ayıp oluyor ama ben senden hem yaşlıyım hem tecrübeliyim hem de koltuktan yedi kere inip çıkan adamım. Sen önce yedi kere koltuk kazan sonra karşıma çık demiş.Öbürüde ‘’ hayır olmaz sen bizans oyunusun , biz Anadoluyuz, biz halkız taa.. Korelere gittik savaş kazandık , sende önce halk ol yetti gayri demiş. Garibanlara da ‘’ey Allahım sen aklımı koru demek kalmış.’’

Size var bize yok


Safın biri milletin sefirlerinden birine sormuş. Zam hep size bize yok .Bize zam gelince ülke batıyor size zam gelince niye batmıyor demiş. Sefir,’’ gardaşım ben hafta sonu uçağa biner geziye çıkarım, tanıdıklarımla yemeğe giderim, tatile giderim. düğün olur çiçek alırım , hediye alırım’’ demiş.Sen garibansın önce bunları yap sonra zam iste demiş. Eh, doğru söze ne denir, nene gerek sütlü börek .

Kemer


Oğlan babasına ‘’ babacığım , bu kemerleri sıkmakta ne demiş. Baba’’oğlum, belindeki kemeri sıkki az yiyesin ülke batmasın ‘’ demiş. Ben beş yaşındaydım bu laf çıktığında şimdi yaşlandım hala söylüyorlar. Mezara gidicem bu sefer kefenleri sık diyecekler. Zaten yakın zamanda bizler kefenleri sıkarken onlar kemerleri sıkacak haberleri yok .

Talan


Eşkiyanın biri ülkeyi talan etmek için yola koyulmuş . Aslında parasıda yok puluda aklıda. Ama ona yol gösteren ülke düşmanları çok.Bir güzel elbirliğiyle zavallı ülkeyi benzetmişler , hem paralarını hem insanlarını. En sonunda o adamı enselemeye karar vermişler ama onu cezalandırmak için değil ölümden kurtarıp kahraman ve lider yapmak için. Başkasından gelen hayır ancak bu kadar olur.Enselenen eşkiyada kahraman olana kadar Allah’ın her kuluna nasip etmediği özel bir adada hiç çalışmaksızın yeşillikler, güzellikler içinde , bedava hizmetliler arasında gününü gün ediyormuş. Belki bende kral olurum diye ümitle bekliyormuş. Dandini dandini dastana danalar girmiş bostana...

Okullar


Ülkenin birinde garibanlar ne yapıp edip okuyorlar bir yerlere geliyorlarmış. Ama ne yazıkki geldikleri yerleri unutup obinbir zorlukla okudukları bedava okulları , arkadan gelenlere nasıl paralı yaparız diye var güçleri ile çalışıyorlarmış. Nasıl olsa biz kurtulduk arkadan gelenler bize ne diyorlarmış. Unutmuşlar ki gemi battımı herkes batar ama onlar kaptan köşkünün havada asılı kalıc